24 Temmuz 2009 Cuma

Karadeniz gezimiz ve Sümela manastırı


Karadenizi görmeden Türkiye'yi gördüm dememeli bir insan....... Buna birkez daha kanaat getirdim.

Bir karadeniz turu yapmayı herzaman hayal etmiştim, sonunda yarı yarıya bu hayalime kavuştum. Eşimin görevi Samsun'a çıkınca sevdiklerimden ayrılmak zorunda kalacağım diye çok üzülmüştüm. Göz yaşları içerisinde apartmanın bulunduğu sokağı terketmiştim. Fakat tayinimizin Samsun olduğunu öğrenince bir nebze su serpilmişti yüreğimi, en azından güzel bir yere gidiyorduk. Hep gidip gezmeyi hayal ettiğim bir yere..... sonunda o çok sevdiğim karadenizi gezme fırsatım olacaktı.

Tabii ki herşeyin sadece bir hayalden ibaret olduğunu çok geçmeden öğrendim. Gerçek hayatta herşey farklıymış, günlük koşuşturmalar, çocuklar derken aradan 3 yıl geçmiş ve ben hala karadenizi gezememiştim. Geçen hafta memleketten kaynım ve eltim geldiler, ordan burdan konuşurken ani bir kararla ertesi sabah erkenden yola çıktık. Fatsa, Ünye, Ordu, Giresun, Akçaabat, Trabzon ve oradan da Sümela manastırı. "Allahım, ne kadar güzel yerler", dedim durdum kendi kendime.

İşte o geziden ufak kareler.....


Önce Ordu-Fatsa durağımız



Harika bir yer, denizi Samsunun denizinden çok farklıydı. Sabah sabah havanın serinliğinden faydalandık ve kahvaltımızı Fatsa Atatürk parkında yaptık.








Fatsa'nın güzel denizi









Çocukların deniz keyfi











Fatsa'da kahvaltı
Söylemeden geçemiyeceğim, yeni tupperware kristalin kablarım ve tuppertermos'um kahvaltımıza şıklık kattı ...
Ayrıca Trabzon ekmeği de harikaydı.














Kahvaltı devam ediyor.....










Hala kahvaltı.....








Ve hala kahvaltı
Açıkçası manzara, ortam ve hava okadar güzeldi ki, o kahvaltı masasından hiç kalkmak istemedik. Planladığımızdan biraz daha fazla vakit geçirince programımız biraz aksadı, ama değdi doğrusu.





Etrafımıızı birden güvercinler sardı, biraz da onlar nasibini alsın dedik....










Karnımız doyduğuna göre artık istikamet Giresun.


Giresun kalesi


Maalesef sadece uzaktan görüntü alabildim, program aksayınca gidip gezemedik. Fakat Giresunun deniz ile birleşimi harikaydı. Çok güzel manzaralarla karşılaştık.





Bir sonraki durağımız Akçaabat. Oradan geçip de Akçaabat köftesi yememek olurmu.....


Akçaabatın çıkışına doğru yokuştan aşağıya inerken sağ tarafta Köfteci Ali'nin yeri var dediler. Gerçektende elimizle koymuş gibi bulduk. Ekmekler, piyaz ve köfteler harikaydı. Ustanın eline sağlık.


Mısır ekmeği, trabzon ekmeği, tahıllı ekmek derken çeşit çeşit ekmek vardı ve çok lezzetliydi.






Köftenin yanında fasulye piyazı, fotoğrafını çekmek için tüm aleme rezil olduğumu saymazsak herşey çok güzeldi. Ön masadakiler gülmekten kırıldılar benim fasulye piyazının fotoğrafını çektiğimi görünce. Diyemedim ki," gülmeyin arkadaşlar, benim blogum var orada yayınlayacağım gezdiğim gördüğüm yerleri" diye. Neyse olsun, varsın gülsünler.





Ve sonunda köftemiz geldi....
Aslında ilk önce harika ekmeklerin ve piyazın fotoğraflarını sakin sakin çektim, sonra köfte gelince birden fotoğrafı felan unutuverdik valla. Köfte okadar güzeldi ki, kendimizi kaptırmışız. Bir de baktık ki köfteler bitmiş. Ben daha fotoğraf çekecektim diye mızmızlanırken yapacak birşey kalmamıştı maalesef. Bir an yan masadakilerin tabağını fotoğraflayayım diye düşündüm ama düşününce tekrar vazgeçtim. Buyüzden bu fotoğrafı internetten indirdim. Bizimkini tutmaz ama aşağı yukarı böyleydi tabağımız.
Artık manastıra çıkmaya hazırız!!!
Trabzon'da Maraşcaddesi varmış, Kahramanmaraş'da da Trabzon caddesi var. Kardeş şehirler yani, bizde kardeş şehrimizde maraş caddesini gezmiş olduk böylece.
Sümela manastırı hakkında bilgi: alıntı: http://www.ansiklopedi.turkcebilgi.com/
Maçka’nın 17 km. güneyinde Altındere köyü’nde, Meryemana (Panagia) deresinin batı yanında, Mela Dağı’nın deniz seviyesinden 1,150 m. yükseklikteki kayaları oyarak ve doğal mağaralardanda faydalanılarak yapılmış manastırın adı “Sümela”, Rumca karanlık, siyah anlamına gelen “melas” kelimesinden gelmektedir.
Virajlı yollar git git bitmek bilmediysede, yolda karşılaştığımız harika manzaralar gözümüzü gönlümüzü doldurdu.




Manastıra doğru yürüyüşün daha uzun süreceğini tahmin etmiştim, fakat bunun aksine arabayla bayağı bir yol gidebildik. Tamamen yukarı çıkınca artık geri kalan yolu yürüyerek devam etmek gerekiyordu. Yorucu olsa da tahminimizden daha kısa bir yol yürüdük.

yürüyüşe başlamadan önce çocuklara biraz mısır keyfi,
enerji depolamak için....

işte uzun ince manastır yolu.....








Ve yürümeye devam ediyoruz....







Hala yürümeye devam ediyoruz
( bu arada arkadan önce sırayla: kaynım Abdullah, oğlum Metehan, kızım Şulenur ve yeğenim Feridenur ve en önce canım elticiğim Hatice)




ben hala tırmanmaya devam ediyorum, gördüğünüz gibi yorgunluktan derman kalmamış






Sonunda manastır göründü! Hava bayağı soğuktu ve çocuklar üşüdüler.

yukarı doğru çıktıkça yağmur yağmaya başladı. Aşırı sisden önümüzü fazla göremedik. Gitmeyi düşünenler için ufak bir tavsiye, yanınıza muhakkak bir hırka alın.







Keşişlerin odası, dış cephe



Keşişlerin odası iç kısım
güzel manastır manzarası











manastır duvarı
Bu manastırın 13-14 yy yapıldığını düşününce dehşete kapılmamak elde değil. Hiçbir teknolojik ürün olmadan insanlar bunları nasıl yapmışlar! O günlerde yaşayan insanların fiziksel güçlerini merak ediyorum doğrusu...






























Asıl kilisenin apsid kısmında, güney duvarında yukarıda Meryem'in doğuşu ve mabede sunuluşu, tebliğ, Hz. İsanın doğuşu, mabete sunuluşu ve hayatı, altta İncilden resimler.
Güney kapısında Hz.Meryem'in ölümü ve havariler.
Kilisenin doğuya bakan yukarı kısmında 2. sırada Genesis, Ademin yaratılışı, Havva'nın yaratılışı, Allah'ın tembihi, İsyan ( Adem ile Havvanın yasak meyveyi yemeleri) Cennetten kovulma. 3. sırada: Yeniden dirilme, Thomas'ın şüphesi, Kabirde bir melek, Nikaia konsülü.
Absid kısmının dışında, yukarıda Mikail, Cebrail bulunmaktadır Şamil Horuluoğlu. (1978), Tarihi Eserleri ile Trabzon. Cihan Matbaası. Ankara
Manastır iç ve dış duvarlarında bulunan freskler, toprak boyası ve eski taş yosunu gibi ilkel boyalardır.



Her resimde farklı bir konuyu anlatıyor. Her nekadar çizildikleri için resimleri yorumlamak zor olsa da, bu resimde sanırım bir melek var. Hollanda daki ilkokulum da koyu katolik bir ilkokuluydu. Oradan hatırladığım kadarıyla yuvarlak içine alınan kafalar din adamları, önemli kişiler olmalı. Bu yuvarlaklar ışık demek. Kafalarının etrafında bir nur gibi.




Yüzyıllar boyunca bu boyaların günümüze kadar dayanması hayret verici bişey. Maalesef fresklerdeki yüzler hep kazınmış ve üzerlerine yazılar yazılmış. Bu beni çok üzdü. Ne olursa olsun, tarihi eser bunlar. Yapanları şiddetle ayıpladım, kınadım. Burada insanlar yaşamışlar, tarihi anlatan resimler bunlar. Birazcık saygı beklerdim doğrusu...


Aslında birdahaki sefere kesinlikle bir rehber ile gitmek lazım, bu resimlerin anlamlarını bilmek isterdim doğrusu. Rehber oraya gelen bir gruba anlatırken kulak misafiri oldum biraz. Manastırdaki resimlerde Hz. meryem'i, Hz. İsa'yı vs, Hz. Adem ve Havva'yı anlatıyor. O günlerde yaşanan olayları resmetmişler.






Manastırın içindeki tavanda bir duvar resmi( dikkatli bakınca orada bir yüz var)


Tahminime göre bu Hz. İsa olmalı, fotoğrafı çekerken bu yönde söylentiler kulağıma geldi. İçerisi çok karanlıktı ve flaş kullanmak yasak olduğu için ancak bu kadarını görüntüleyebildim.






Son yorumum: kesinlikle gidilip gezilmesi gereken bir yer....

6 yorum:

HÜLYA dedi ki...

ee bir trabzonlu olarak buraları avucumun içi gibi bilirim çok güzel ve tarih kokan yerlerdir herkesin gelip görmesi gereken yeşilin ve mavinin koyun koyuna olduğu harika bir doğa...

canım keşke geri dönmeyip uzungöle falan da çıksaydınız. Aklında bulunsun uzungöle çıkarken bana da beklerim .. Özçay çay fabrikası turların ve yurt içi yurt dış gelen tüm turistlerin uğrak yeridir.. Bir daha ki sefere bekliyorum canım sevgiler

Pembe Tatlar dedi ki...

Maalesef ben göremeyenlerdenim canım:(((
Ama siz blod dostlarım sayesinde türk,yeyi karış karış geziyorum:))
Fotolar harika mutlu hafta sonları canım..

TATESAL dedi ki...

Kahvaltı masasına bayıldım,insan kalkamaz gerçekten de başından....Karadeniz bence yeşil harikası bir yer...Hele Trabzon küçük istanbul!!!!
İyiki gezip görmüşsün canım,sefan olsun...

Adsız dedi ki...

Kardeniz bölgesine duyduğunuz ilgi ve sevgi beni çok mutlu etti bir Giresunlu olarak.Ancak Giresun kalesi olarak fotoğrafını yayınladığınız kalenin Giresun şehir merkezinde bulunan kale olmadığını belirtmek isterim.Şehir merkezinde bulunan kale bir yarımadanın üzerine kurulmuştur.İnternetten görseller kısmında "Giresun kalesi"diyerek arama yaptığınızda siz de fotoğrafların farklı olduğunu fark edeceksiniz.Ama siz hep sevin buraları,biz de yeşile ve maviye hasret sizleri hep bekleriz buralara.

Adsız dedi ki...

ORDUYU BEGENMEKTE HAKLISINIZ BENDE AŞIGIM ORDUYA ,BİR ORDULU OLARAK YOKTUR ORANIN BIR EŞİ BENZERİ ,DENİZİ ,YEŞİLİ HAVASI SERİNİ YOK İŞTE , BASKA YERDE. AY ÖZLEDİM YINE MEMLEKETIMI .YINE GIDIN ORALARA YINE ALIN HAVASINI.CUNKU BASKA YERDE OKSIJEN YOK......INSAN ORANIN HAVASINI ALINCA, MARMARADA NASIL YASIYORMUSUZ ÖYLE KIRLI HAVADA DIYOR VALLAHI.CANIM ORDUM CENNETİM....KEŞKE BOZTEPEYE CIKSAYDINIZ...AHH SUPER INMEK ISTEMEZDINIZ EMINIM.....

renklipastalar dedi ki...

Adını bırakmayan arkadaşa: Orduya gidip, oraları gördüğüme ben de çok seviniyorum. Fakat rehber olmadan kendi kendimize gezdiğimiz için tabiki birçok yeri göremedik. Başka tavsiyeler varsa alabilirim, birdaha ki sefere aklımızda bulunsun.